Posts

kendime tenkit

Ey yağmur getiren, Ey söküp atan kederleri Ey dört yanından kederi özümsemiș șakayık Neyi hak bilirsin ki susarsın Nedir içini karartan O ki gerçek değil miydi mukadder son Veya başlatan değilmidir her bir zümreyi Sen ki Ademin kovulan soyusun Taşırsın içinde başlangıcı ve sonu Çocuklar ezbere bilmezler mi senin günahlarını Değil mi ki yüreğinde cennetin ve cehennemin ihtişamı Rabbin Yûsûf'un da rabbi değil mi? Öyleyse bu sürgün yeri bir ana kucağı değil mi sana? İçine yalın ayak girdiğin ateş, yansıması değil miydi gözlerinde ki alazların Ve içine düştüğün o dipsiz kara kuyu.. dindirmedi mi susuzluğunu? Öyleyse kaldır kafanı! kafanı kaldır ve doğrul Doğrul Sensin hindibalara çiçek açtırtacak Rüzgarlara savurup dünyayı arındıracak Sensin çocuklara balon taşıyan Ve sen olmalısın kiraz ağacında yırtılan pantolon Dünya tanırdı seni Depreșen elemler en yakın dostundu Bu sefer sen tutmalısın perçemlerinden ölümün Henüz tanıtmadıysa kendini Sen tanıtmalısın ona sende olan seni Koşmak üze

ayna

Senin kışların vardı..  Gündüz simit satar, akşamları çiçek toplardım  Kara suratlı gök neft yağdırırdı yüzüme  Gök.. ama bi o kadar yakın göğsüne  Sen tanımazdın balonları, kağıt helvaları Her çocuk ağlayarak bakardı yüzüne  Toprak imrenerek..  Senin kayda geçmemiş suçların vardı  Zapt edilemeyen duyguların,  Ufuk aşındıran hayallerin vardı  Alestada hükümlerin vardı peșin sıra  Her Haziran'ının ardından Aralık'lar gelirdi  Ve onu takip eden ayrılıklar  Senin otomobilin sığmazdı bu sokaklara Yolun da pek düşmezdi zaten Öyle ki itfayeler bile geçmezdi buralardan Zaten burada dışa vuran yangın da olmazdı  Kül olup giderdik öylece  Senin şiirlerin vardı  Bir resmin arkasında saklardım hepsini Tasviri için bir şehri anlatmam gerekirdi  Ama nerde şehir, nasıl şehir, hangi şehir?  Senin hafızamdan silinen yüzün var birde  Oysa hiç başarılı değilimdir bu konuda  Anlamadım, bir çay koyayım..  Ha birde senin limonlu çayın da vardı  Olmaz olsun  Olsun

II

Şimdilerde ölü doğuyor çocuklarım Ey kararan gök Ey kursağımda katran gibi bulaşan heves Ey eyli bir hep ile başlayan mutluluk Ey ölü çocuklarımın üvey annesi. Zaman gerçekti ve sen hiç doğmamalıydın Dört kez öpmüștüm lacivert gözlerinden Dört kez döndü başım Dört kat daha kirlendi dudaklarım Dört kez ölmüştün.. dört kez ölmüştüm Zaman dürüsttü ve sen hiç olmamalıydın Hep bir acıyla bakardım yağmura Ve ben, hep gebe olandım kuraklıklara Hep susuz kalan, hep iki damla da boğulan.. Hep ağlardım kaşlarınla gözlerin arasından Zaman ise sedece yüktür insanlar arasında.. 

Dolunay

İpek dantelden bilekleri vardı Gülcemin Denizlere rengini veren mavi nefesleri vardı Öpüşüp koklaşmaları vardı her ayın bedr vakti Zaman acımasızdı, zaman dayanaksız.. Bir bulut hep takip ederdi onu, bir yıldız hep yol gösterirdi.  Çobanlar kendileri için sanarlardı öyle bilirlerdi Ama yaradılış sadece onaydı, onun içindi bu alem.  Zaman kördü, zaman hayasız.. Gül parmakları vardı Gülcemin şafak kadar parlaktı Taç yapraklarla bezenmiș on şeritli bir zindandı İçinde çocuklar büyürdü onlar mahsur ben mahsun kalırdım Zaman mutlaktı, zaman korunaksız.. Onu görünce şafak vakti açardı akşam sefaları Ben gizlice yerdim taç yapraklarını, anne terliginden. Orkideler ellerinde büyürdü, bahanesiydi annelerin Zaman zalimdi zaman metanetsiz..  (İnsani eksiklikler nedeniyle yarım kalmıştır) 

her şeyin başı makbul

Akıl tutulur da taş yağar mı sahte yüzlere Zeytinler zakkum olup yakar mı genizleri İnsanlar yorulmaz mı takip ederken sahte izleri Zahire anlam gerekmez Elimi yakar varlığının ve yokluğunun hasreti Bıçak kadar keskin duyularımı, verip eline Eğip ensemi Nihayetine kavuşturmanı dilerim.. Affet Seni görünce bir elma şekeri düğümlenir boğazıma Evvel ve ahir karışır Nedenini anlamaz, düğümlenir zaman çizgisinin körpe bacakları İmrenir de kuşlar sesine, ötmez olur lalezarın lal bülbülü. Heyecanlar ardısıra birikir enseme  Elime bir umut tutuşturur arşınlarım bana meydan okuyan sokakları  Poyrazlar mı? yağmurlar mı? sevmesem de açarım göğsümü Sana diyorum ki; Ey yüreğimin doğurduğu, adını kutsal bilip yücelttiğim Vedan bile vuslattır bana Dindiremezsin bu ateşi,  İnansanda bir artık inanmasan da  Mağrur gözlerinden öperim, ayrıldık nasıl olsa.